Uçaktan inene kadar durumun pek farkında olmadığımı
itiraf etmeliyim. Son haftaların yoğunluğu, müzikal gösterisi için provalar,
sahne heyecanı, başarılı bir Roxie olabilmenin mutluluğu falan derken kendimi
Singapur Changi Havaalanı’nda buldum. Uçaktan iner inmez annemi aradığımda ve
sonrasında biraz ağladığım, ama zaten benden bir noktada göz yaşı dökmem
bekleniyordu o yüzden sorun değil. :) Bu 10.5 saatlik uçak yolculuğunu bitirmenin
rahatlaması, 3 ay boyunca evimden uzakta olacağımı fark etmenin üzüntüsü ve
yepyeni bir yerde olmanın heyecanının karışımı bir
şaşkınlık ağlamasıydı bence.
Uçuş da zorluydu, belki türbülans sallanmaları çok yoğun
değildi ama benim midem bunu pek kaldırmadı, ilk 2-3 saati önce manzara
(İstanbul’un gece yukarından görüntüsü bir harika, sarı-beyaz ışıklar, siyah
saten kumaşın üzerine işlenmiş boncuklar gibi görünüyor.) sonra Big filmini
seyrederek ve yemek yiyerek mutlu bir şekilde atlattım. Ama sonra uyuklama,
klimadan rahatsız olma, istifra etmemeye çalışma, koltukta rahat etme çabaları
falan derken saatler hiç geçmeyecekmiş gibi geldi.
İndikten sonra havaalanında bir süre vakit geçirdim, para
değiştirme, hat alma, bavul bekleme, yol buma vs. (Changi Havaalanı için çok
güzel diyorlar, ben sanırım şaşkınlıktan pek bir şey göremedim, birdahakine
daha iyi inceleyeceğim.) Ve uzuuuuuuun bir metro yolculuğu (28 durak gittim,
yaklaşık yarım saat sürdü) ve kısa bir otobüs yolculuğundan sonra bir kaç gün
evinde kalmama izin veren David’in evine ulaştım. İki dakikalık yürüme
mesafesinde olan yemek yeme alanına gittik. Yolda da gördüğüm kadarıyla burada
sokaklarda, AVMlerdeki yemek katlarına benzeyen, bir sürü yemekçinin ve ortak
masaların olduğu bu tip alanlar var. Genellikle Çin, Hint yemekleri satılıyor
sanırım. Henüz fotoğrafını çekmedim. İlk
günden kendimi riske atmamak için ve çok aç olduğumdan değişik bir şey yemek
istemedim ve bir Çin restoranından tavuk-pilav aldım. Gerçi annemin tavuklu
pilavını bekliyordum heralde, bu bile değişik geldi tabi ki. Ama bitiremeyeceğim
kadar büyük bir porsiyon olan bu yemeğin sadece 3 S$ olması sevindirici. (1Singapur
Doları yaklaşık 1.5 TL ediyor.)
Hava hiç tahmin etmediğim kadar boğucu, sıcaklıktan çok
nem insanı rahatsız ediyor. Zaten çok ve sık terleyen bir insanım, burada
sürekli vücudum nemli gezeceğim galiba. Gece de pek uyuyamadım, bu yazıyı da
yazmaya sabah 5'te başladım zaten. Odadaki pervaneyi kapadığım anda içerisi bir
sauna kadar boğucu oluyor, açıkken de sesinden dolayı uyuyamıyorum. Uçakta
verdikleri kulaklıkları takarak yaklaşık 4 saat uyumuşum. Bu koşullarda uyumaya
biran önce alışmam gerek. Kısa zamanda bir çözüm yolu bulacağıma inanıyorum.
Neyse ki Türkiye’deki gibi sivrisinek sorunu yok, cam açık şekilde rahatlıkla
duruluyor.
Hava aydınlandı, bugün (25 Haziran Salı) staj yapacağım
yere gideceğim. NTU’nun kampüsündeki SIMTech binası. Detayları henüz
bilmiyorum. Kaldığım ev kampüse yürüme mesafesi. En yakın zamanda da kendime 3
ay kalacak bir yer bulmam gerekli. Bu taraflarda, kampüse yakın bir yer bulmayı
istiyorum çünkü kampüs şehirden yarım saat kadar uzaklıkta. Neyse ki Sabancı
Üniversitesi kampüsünden dolayı bu konuda bir adaptasyon problemi çekmeyeceğim :)
Şöyle bitireyim:
Yemek yerken David Singapur için ilk izlenimimi sordu,
yanımızda Çinli ev arkadaşı olduğu için, belki yanlış anlaşırım diye gerçeği
söylemedim. Ama ilk izlenimim şu: “Asya'dayım! Ve gördüğüm her şey bana Asya’da
olduğumu hissettiriyor. Metrodaki insanların çoğunun Samsung cep telefonu
kullanması bile :p”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder