15 Eylül 2013 Pazar

Singapur'da son hafta sonu

21-22 Eylül'de Bangkok, 28-29 Eylül'de de Hong Kong'da olacağım için, bu hafta sonu Singapur'daki son hafta sonumdu. Sadece benim için değil, 3 ayı birlikte geçirdiğim arkadaşlarımın çoğu için de öyle.

Son olduğu için üzerimizde hissettiğimiz "tadını çıkaralım" hissinden mi yoksa tamamen şans mı bilmiyorum ama Cuma ve Cumartesi ardı ardına çok güzel iki akşam geçirdim. Şunu fark ettim ki; ne zaman, nerede, hangi etkinlikte vs olduğun değil de, kimlerle ve nasıl bir ruh halinde olduğun önemli güzel vakit geçirmek için. Sadece birlikte zaman geçirmek için buluşan insanlar, partiye giden yolda, köprüde oturup saatlerce muhabbete dalıp gidebiliyor mesela. Bir avuç genç stajyer, bir türlü sevemedikleri, eğlencenin çoğunlukla turistler için olduğu ve azıcık pahalıya patladığı, insanlarının tek tek bakınca iyi ama toplum kültürü olarak soğuk ve suratsız olduğu Singapur'u, çok güzel anılarla bırakıyor.

İki duygulandım, komikleştim yine. Hayırlısı.

Sağ baştan say: Sofia, Adam, Grant, Anna, Lotte, Michael

12 Eylül 2013 Perşembe

Toparlayalim

En son yazima goz attim, 3 hafta icin 'o kadar oldu mu yahu' demisim. Goz acip kapayincaya kadar 3 ay bile bitti neredeyse. 1 Ekim'de donuyorum, yani onumde 18-19 gun kalmis. Bunun 3 gunu Bangkok'ta 3 gunu de Hong Kong'da gececek, yani sadece 2 "Singapur" haftam kaldi. Onumde stajla ilgili isler yigili (klasik isini son gune birakan Ece), kafamda avul toplama, son alisverisleri yapma, listemde hala gidilmesi gereken yerler.. Buyuk ihtimalle hayatimda bir daha hic gelmeyecegim (burada egitim mi. burada calismak mi, yooo) Singapur'a ait son seyler..

Benim icin oldukca verimli bir deneyimdi bu yazi Singapur'da gecirmek. Bir kere ilk defa yalniz yasadim, tek basima geldim, yeni arkadaslar edindim. Cok yer gordum; Malezya, Endonezya, Kambocya (Tayland ve Hong Kong da geliyor) hakkinda bir fikrim olmus oldu. Bir Avrupa'dir tutturmusum, hep oralara bakiyormusum, 3 ay once Malezya'nin baskentini sor bilmezdim, simdi Guney Asya hakkinda bir cok guzel anim ve bilgim var. Ve yasadiklarim, gorduklerim o kadar ilgimi cekti ki, daha da ogrenmek istiyorum bu uzaaaak diyarlar hakkinda. Tabi gonul isterdi ki daha daha cok yerler gorebileyim. Bu gezmeler bana seyahat etmeyi de ogretti, yeni bir yerde neler ilgimi ceker, gitmeden once nelere dikkat etmek gerekir vs. Ve artik gezip gormek gozumu korkutmuyor, aksine daha hevesliyim, her yeri her yeri goreyim, parami sirf buna biriktireyim istiyorum simdi.

Kambocya, Endonezya gibi, ozellikle Singapur'la karsilastirinca yeni gelismekte olan ulkeleri ziyaret etmek, sonra ardindan Kuala Lumpur'u (Malezya) gorup, karsilastirmalari yapmak, Dunya'da neler oluyor diye bir durup bakmak.. Bunlar benim icin hep yeni fikirler, daha once hic tartmadigim konular, hic tatmadigim sikintili ve karmasik dusunceler..

Sonra "kultur farki" yedigin yemekten, konustugun dilden cok daha oteymis; yattigin kalktigin saate, arkadasini gorunce sarilmana veya birini yanaklarindan opmene kadar dayanan, icine islemis, tersi sana mantiksiz gelse de "mantik aramaya gerek yok bunlar hep aliskanlik" diye kendini teskinledigin bir seymis onu ogrendim. 

Kendime dair de bir cok sey ogrendim. Mesela degisiklige alismam icin 2-3 hafta yeterliymis. Ne havanin sicagi, nemi, ne metronun klimasi, ne yemegin tuzsuzlugu, ne pirincin tatsizligi (tamam ona mecburiyetten alistik, eve gidince bi tavuklu pilava muhtacim), ne etrafindakilerin seni unutum Mandarin (eveeet Cince yerine Mandarin demeyi de ogrendim) konusmasi, ne Singlish, ne ingilizce klavye ne bisey...

Bilen bilir, sicaga hic dayanamam, burda alsitim ya, umarim seneye yaza kadar bu bagisikligim gecemz de, bundan sonra sicaktan o kadar rahatsiz olmayan bir insan olarak hayatima devam ederim..

Simdi onumde yaklasik 3 hafta var. Ve 3 hafta sonra 3 ayimin cok buyuk zamanini birlikte gecirdigim ama hayatimda bir daha gormeme olasiligimin yuksek oldugu bir suru insan var. Bunlardan bazilarindan ayrilacagima cok uzuluyorum, "irtibati koparmayalim" moduna 2-3 ay devam etmeye calisacagim ama buyuk ihtimalle "azalarak bit"ecek, farkindayim. Bence "exchange student syndrome" diye teknik terim cikarsinlar. 

Simdi kalan son gunlerin tadini iyice cikartma zamani, o yuzden simdi bilgisayari kapatiyorum ve ofisten kizlarla guzel bir Boat Quay aksami gecirmek uzere hazirlanmaya gidiyorum..

11 Temmuz 2013 Perşembe

Duzen


Burada her sey cok garip bicimde COK duzenli. Otobusler hep saatinde geliyor, insanlar hep muntazam siralara giriyor vs.. Simdi cok yaratici bir yazma yapamayacagimi hissettigim icin en iyisi 3 haftadir (o kadar olmus mu yahu) gozlemlediklerimi notlar halinde yazivereyim diyorum.

Her yerde isaretler/uyarilar/oklar var. ama HER YERDE! Otobus duraklarinda, kantinlerde, restoranlarin onunde, kasalarin onunde, bankamatik onunde vs “Buradan siraya giriniz” diye uyarilar, yerlerde oklar, siraya sokan cizgiler… Metro’da her istasyona yaklastiginizda yanmaya baslayan hangi taraftaki kapinin acilacagini gosteren isiklar bile var. Insanlarin cogu duzenli oldugu icin, olmayanlar toplum huzurunu bozmasin diye mi bu kadar cok isaret/uyari var; yoksa insanlari duzene sokan bu mu bilemedim. 

Ilk haftamda, metrolardaki (bu arada metro deyip duruyorum ama buradaki adi MRT) 10 dakikada bir 4 dilde tekrarlanan “Supheli birini ya da bir esyayi farkederseniz hemen istasyon gorevlilerine haber verin.” uyarisi bana oldukca garip geliyordu. Cunku bakiyorsunuz, icerisi biner binmez eline telefonunu alip dizi izlemeye baslayan, Facebook’ta gezinen, oyun oynayan ya da bir seyler okuyan, pek sicak kanli gorunmeyen  insanlarla dolu. “Burada supheli birini nasil ayirt ederim ki acaba?” diye dusunuyordum. Simdi bu uyarilara da alistim MRT ve otobuslere de. Hatta artik inerken de kartimi okutmayi unutmuyorum bile.

Evet bana degisik gelen bir uygulama da bu. Toplu tasimada ‘gittigin kadar ode’ durumu. Adaletli bir uygulama gibi gozukuyor aslinda ama benim aklima da sunu getiriyor: Zaten ev/kira fiyatlarinin cok yuksek oldugu bu ulkede (yani isim suraya yakin evimi degistireyim luksunun cok oldugunu sanmiyorum), isi ve evi ulkenin iki ucunda olan birisi, her gun onca yolu gidip gelmesi yetmiyormus gibi bir de digerlerine oranla daha yuklu bir ucret odeyecek. Anladigim kadariyla taban fiyat 73 cent, daha sonra fiyat 2-3 dolara kadar cikiyor. Iki kere otobusten inerken kartimi basmayi unuttum, galiba bir sonraki binisinde 2 dolar ceza dusuyormus karttan.  

Ilk hafta TEP karti cikarttirmak icin MOM’un (Ministry of Manpower – Isgucu bakanligi gibi birsey yani, bana pek bir komik geliyor bu isim.) calisma izniyle ilgili ofisine gittim. Simdi sadece tek devlet dairesi gordugum icin, “Burada devlet daireleri de pek duzenli” diye genelleme yapamayacagim. Neyse ben gordugumu anlatayim:

Benim randevum 10.30’daydi, bu randevuyu da internet sitesinden kisisel bilgilerinizi girerek aliyorsunuz, oldukca havali bir sey. Bulamam edemem ne olur ne olmaz diye 9.30’da vardim binaya. Etrafta biraz gezindim, 10.00 gibi “Artik gideyim de orada bekleyeyim.” dedim. Gerekli kata ciktim, (tabi yine her yerde oklar falan, kaybolmak pek kolay degil zaten) ofis girisinde uniformali ablalar karsiladi, daha “TEP icin ben seyetmistim” diyemeden “Fotografiniz var mi?” dedi. Meger belli olculere uygun bir vesikalik fotograf da gerekiyormus. Hemen beni yandaki fotografciya yonlendirdi. Gittim, sip sak numara verildi bana, hemen de siram geldi. Bilgisayar basinda outran bir teyze sip sak cekiyor fotografi, sip sak basiyorlar, sip sak 6 dolari aliyorlar yolluyorlar. 5 dk icinde fotograf isi bitti. Kapiya tekrar gittim, uniformali abla belgelerime bakti eksik var mi diye, sonra randevu aldigim internet sitesinden ciktisini aldigim barkodu okuttum bir makineye, hop hemen adim icerideki buyuk ekranda siraya girdi. Iceride guzel guzel rahat koltuklar masalar var bekleyenler icin. Memurlar da odanin ortasindaki adada konuslanmis, masalarinin basinda islemleri yapiyorlar. Siram cabuk geldi, memur teyze isleri halletti, parmak izimi aldi, ismimi pasaport numarami bana 3 kez control ettirerek bilgisayara girdi vs. is bitti. Binadan ciktigimda saat 10.25’ti. Benim randevum 10.30’da degil miydi yahu? :)

Burada 3 hafta icinde benim hayatim da oldukca duzene girdi. Kafam cok rahat! :) Bir kere kaldigim evden cok memnunum, NTU kampusune COK yakin olmasinin disinda, cok temiz ve evdeki kizlar hep guler yuzlu. (ev sahibinin kizi ve ev islerini yapan 16-17  yaslarinda bir kiz) Diger kiracilari ve ev sahiplerinin kendilerini pek gormuyorum cunku gec saate kadar calisiyor herkesler. Sabah kalkiyorum, kahvaltimi edip hazirlaniyorum, 5 dakikada okula yuruyorum zaten. Sonra ogle yemegine kadar calisma - bazen arada sosyal medya molasi verme – ofisteki diger stajyerlerle ogle yemegi yeme, sonra tekrar calisma falan darken saat 5.30 civari herkes ayaklaniyor evine dogru. Eger yagmur yoksa ve bir yere gitmeyeceksem kampus icindeki havuze gidip yaklasik bir saat yuzuyorum. Bazen Yakindaki alisveris merkezine gidip dolaniyorum, bazi aksamlar diger enstutulerde calisan Sinagpur’a staja gelmis grupla bulusup aksam yemegi yiyoruz. Gece yatmadan once kitap okuyorum, muzik dinliyorum, keyif yapiyorum. Hafta sonlari simdiye kadar hep bu uluslararasi stajyerler grubuyla (bu da resmi bir dernek ismi gibi falan oldu da oyle bir durum degil yahu) bir etkinlik oldu, onumuzdeki aylarda da hep olacak gibi geliyor, gezmece eglenmece iste.. Hayat bana guzel vallahi! :) Bir de agiz tadiyla yemek yiyebilecegim bir sehirde olsaydim o zaman tam olurdu herhalde.

10 Temmuz 2013 Çarşamba

Kertenkele


Dün akşam odama geldim, ışıkları açtım, küçücük odada pencereye doğru 3 adım attım, pencere kenarına astığım bikinim kurumuş mu diye bakmaya yeltendim..

Küçük (işaret parmağım kadar falan) kahverengi/kum rengi bir kertenkelecik gördüm. Ani hareketle kapıya yöneldim, sonra tekrar cama baktığımda orada değildi. Nerede olduğunu bilmeyince daha da işkilleniyor insan. Ne tarafa doğru kaçtı? Yuva yapmış mı? Arkadaşı akrabası var mı? Geri gelecek mi? Gece ışıkları kapatınca ya yine çıkarsa?

Ev sahibinin kızını gördüm salonda - benimle yaşıt, ingilizceyi çat pat konuşan, konuşurken söylediğimi ya da sorduğumu anlamadıkça %50 "aaaaaaa" diye şaşıran %50 "hihihih" diye kıkırdayan bir tip.

Dedim "Küçük bi kertenkele gördüm ama geri gelir mi? Zararlı mı bunlar?"

Dedi ki, "Sen geçen gün Sentosa'ya gittin ya dönünce terliklerinle falan bir sürü kum getirdin. Kuma gelmiş olabilir.  " (12. kattayız kumun kokusunu nasıl aldı bu hayvan bilmiyorum.) Hadi dedim fırsat bu fırsat şu odayı temizleyeyim belki de kız haklıdır. Çünkü "çılgın" Sentosa Adası gecesinden sonra hakikaten çantamda, elbisemde, havlumda, terliğimde, saçımda vs bir ton kum taşıdım odaya. Çoğunu süpürmeye çalıştım ama yerler hala biraz kumluydu.  (Kumla'da ananemin evinde olsan vallahi sopayı yemiştim, o halde kapıdan bile girmeme izin vermezdi.) Önce süpürdüm sonra sildim odayı, terliklerimi de yıkadım tekrar tekrar.

Sordum "Çok oluyor mu kertenkele buralarda?"
"Yok kertenkele değil de hamam böceği / karafatma oluyor bazen" dedi.

Haydaaaaaa! Kızım neden şimdi durup dururken söylüyorsun adamı işkillendiriyorsun?
"Açıkta yemeğin falan varsa gelebilir." dedi. Mutfakta yer olmadığı için ben mısır gevreği, makarna, ekmek gibi gıdaları odamdaki dolapta tutuyorum. Tırstım, açtım dolabı gösterdim. "Kapalı yerde bişey olmaz." dedi. Onların da mutfakta masanın üstünde plastik kutularda yemekleri oluyor hep, demek ki o kadar korkmaya gerek yok diye düşündüm.

Gece yatarken de ne olur ne olmaz misali yatağı duvardan azıcık uzaklaştırıp öyle uyudum.

Bu akşam odama geldim, ışıkları açtım, küçücük odada pencereye doğru 3 adım attım, dünkü arkadaşı gördüğüm pencere kenarına bir göz attım. Evet oradaydı :) Bu sefer kaçmadım da üstüne yürüdüm (parmak kadar şeyin de neresine yürüyorsam artık.) Pıtı pıtı kaçtı gitti bir deliğe.

Kıza gittim dedim "Kertenkele geri gelmiş."
"Haaaaaa..." dedi, anladı mı anlamadı mı emin olamadım vallahi.

Sonra pencereye baktı "Camı açık tutuyorsun ya belki ondandır." dedi. !!!! Öeh be kızım Dünyanın en sıcak boğucu ülkelerinden birinde yaşıyoruz kimse evinde camını kapatmıyor, sizin de evde camlar sürekli açık, sen neden bahsediyorsun?!

Bana bi böcek ilacı verdi, sıktım camın kenarına, belki gelmez tekrar kertenkelecik. Gelirse de misafir getirmez umarım. Ama tekrar karşılaşırsak bu sefer kıza bir şey demeyeceğim. Kertenkeleler hakkında pek bilgili olmadığını anladım çünkü.

28 Haziran 2013 Cuma

Zorluklar


İlk geceyi atlattıktan sonra sabah (Salı) yürüyerek NTU kampüsüne gittim. Hem okulu bulmam uzun surdu hem de kampüsün içinde SIMTech binasını bulmam. Bu uzun süreçte havadaki yogun nemden dolayi da vucudum nasibini aldi. Binayı bulduktan sonra insan kaynaklarinda onceden beri maillestigim kisiyi buldum ve TEP (Training Employement Pass) karti cikarttirmam icin gereken kagit islerini yaptik, karti alacagim baanliktan randevu aldik vs. Süpervizörlüğümü yapacak olan Dr. Allan Zhang ile tanıştım.  (Ben “daktır zeng” diyordum ama meğer adamcağızın soyadı “çeng” diye okunuyormuş, neyse ki iki üç hitaptan sonra farkedip düzelttim.) O bana binayı gezdirdi, yapacağımız işten falan bahsetti bir de otomattan kola ısmarladı, sabahtan beri su bile içememiş ve terden bitik bünyeme bu kola ilaç gibi geldi vallahi, sağolasın daktır çeng.



TEP kartını çıkarttırmadan staja başlayamayacağım için ve kalacak yer bulma işlerimi de bir an önce halletmem beni için gönderdiler. Eve dönmemden hemen sonra sağanak yağmur başladı ve bir saat içinde hiç görmediğim bir hıza ulaştı. Bir önceki geceden beri beni rahatsız eden yoğun nemin nedeni de buymuş demek ki. Akşama doğru da Didar’la ilk kez buluşmak üzere Jurong Point alışveriş merkezine doğru yola koyuldum. Didar, annemin “dıdısının dıdısı da Singapur’a staja gidiyormuş, telefonunu aldım tanışın” demesiyle tanıştığım, Koç Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nden yepyeni mezun olmuş bir kız. Şansıma bakın ki o da NTU’da staj yapıyor. Singapur’a benden bir hafta önce geldiği için daha deneyimliydi ve Jurong Point’te buluşmamızı ve oradan market alışverişi yapabilmemi o sağlamış oldu. İlk günün şaşkınlığını atlatamamış bana, aynı endişeleri taşıyan, aynı dili konuşabildiğim biriyle geçirdiğim bu akşam iyi geldi.

O akşam yakınlardaki kiralık bir odanın olduğu eve de birlikte gittik. Ve o zaman önüme çıkan bir engelle karşılaştım: Evinizdeki odayı kiraya vermek için devletten izin almanız çeşitli belgeler sunmanız vs gerekiyormuş. Ve yeni çıkan bir kural odayı en az 6 aylığına kiraya verebileceğinizi söylüyor. İlk gezdiğim evi de odayı da evin konumunu da çok beğenmiştim ancak ev sahibi kuralı ihlal ederse yüklü para cezası ödemek zorunda kalacağını söyleyerek beni gönderdi. İnternetten bulduğum diğer ev sahiplerine de “3 aylığına kiralamak istiyorum” dediğimde aynı sorunla karşılaştım. Bir kaç öğrenci hostelini de aradım ama onlar da tüm yatakların dolu olduğunu söyledi. “Aha sokakta kaldık vallahi” diye düşünürken imdadıma yine David yetişti. Singapur’a ilk geldiği zaman kaldığı evin sahibine benim oda aradığımı haber verdi. Ertesi gün (Çarşamba) Maria (ev sahibi) beni aradı, odayı görmeye geldim, üstün Türk pazarlık yapma genlerimi de kullanarak indirim yaptırdım (Maria “İndirim yaptığımı kimseye söyleme David’i çok sevdiğim için sana indirim yapıyorum.” dedi, siz de kimseye söylemeyin) ve anahtarlarımı aldım. Küçük ama temiz ve okula çoook yakın bir ev. Zaten biraz otel gibi, benden başka bir kiracı daha var, aile de (sanırım) dört kişi. Herkes odasında takılıyor, 10 yaşlarındaki Maria’nın oğlu sürekli salonda TV izliyor o kadar :). Bu engeli böylece atlatmış olduk. Dün (Perşembe) akşam da eşyalarımı yeni odama getirdim ve yerleştim. Tek bir problem var, yatak bazası tekerlekliymiş, gece oraya buraya dönerken hareket ediyor, sabah kendimi odanın ortasında buldum, neyse ki oda küçük de çok uzaklaşmamışım :D.



Önüme çıkan diğer engel de para konusunda oldu. TL direk olarak Singapur Doları ’na çevrilemiyor. O yüzden gelmeden aldığım Amerikan Doları ve Euro ’ları çevirdim. Ancak staja haziran sonunda başladığım için bursumun ilk maaşını temmuz sonunda yatıracaklar. Maria da taşınmadan önce depozito isteyince, nakit param bir ay idare edemeyecek miktara düştü. SIMTech ‘in para yatırabilmesi için Çarşamba günü Singapur POSB bankasında bir hesap açtırdım. Akbank’ta olan TL leri bir şekilde bu hesaba EFT yaparım sanıyordum. Olmuyormuş. ATM’den Akbank kartımla para çekersem çok ekstra ücret öder miyim diye internetten araştırmaya çalıştım kesin bilgiye ulaşamadım. Yani Çarşamba akşamı hem ailem hem de ben, “Ece elin Singapurunda parasız kaldı” diye endişelenip bir sürü beyin fırtınası yaptık. Perşembe günü riski göze alıp bütün paramı çektim. Ve neyse ki Akbank ekstra olarak sadece sabit 7 TL alıyormuş yurtdışı para çekimlerinde. Engel gibi gözüken bu sorunu da çözünce açıkçası oldukça rahatladım.

Çarşamba günü TEP kartı işini hallettikten sonra dün sabah stajımın resmi ilk günü olarak NTU kampüsüne gittim, günün büyük bölümü kalan evrak işlerini halletmekle geçti. Akşama doğru Allan ’la ancak görüşebildim ve yardımcı olacağım projeden konuştuk, yapmamı istediği ilk görevi verdi. Şimdi önümde olan tek zorluk üç ay boyunca başarılı bir staj dönemi geçirip buradan gururla ayrılmak. Allan ‘ın verdiği görevleri yapmaya çalışmaya başladım bile, ilk iki günde pek ilerleme kaydedemediğim için biraz endişeliyim. Ama hızlı öğrenen biri olduğumu biliyorum, umarım bu özelliğim burada kendini saklamaz da bir an önce ilerlemeye başlarım.


Not: "Düzen" başlıklı, Singapur 'la ilgili gözlemlediklerimi içeren bir yazı da yazmayı düşünüyordum ancak saat çok geç oldu, daha sonraya kaldı :)


25 Haziran 2013 Salı

İlk Gün


Uçaktan inene kadar durumun pek farkında olmadığımı itiraf etmeliyim. Son haftaların yoğunluğu, müzikal gösterisi için provalar, sahne heyecanı, başarılı bir Roxie olabilmenin mutluluğu falan derken kendimi Singapur Changi Havaalanı’nda buldum. Uçaktan iner inmez annemi aradığımda ve sonrasında biraz ağladığım, ama zaten benden bir noktada göz yaşı dökmem bekleniyordu o yüzden sorun değil. :) Bu 10.5 saatlik uçak yolculuğunu bitirmenin rahatlaması, 3 ay boyunca evimden uzakta olacağımı fark etmenin üzüntüsü ve yepyeni  bir yerde olmanın heyecanının karışımı bir şaşkınlık ağlamasıydı bence.

Uçuş da zorluydu, belki türbülans sallanmaları çok yoğun değildi ama benim midem bunu pek kaldırmadı, ilk 2-3 saati önce manzara (İstanbul’un gece yukarından görüntüsü bir harika, sarı-beyaz ışıklar, siyah saten kumaşın üzerine işlenmiş boncuklar gibi görünüyor.) sonra Big filmini seyrederek ve yemek yiyerek mutlu bir şekilde atlattım. Ama sonra uyuklama, klimadan rahatsız olma, istifra etmemeye çalışma, koltukta rahat etme çabaları falan derken saatler hiç geçmeyecekmiş gibi geldi.

İndikten sonra havaalanında bir süre vakit geçirdim, para değiştirme, hat alma, bavul bekleme, yol buma vs. (Changi Havaalanı için çok güzel diyorlar, ben sanırım şaşkınlıktan pek bir şey göremedim, birdahakine daha iyi inceleyeceğim.) Ve uzuuuuuuun bir metro yolculuğu (28 durak gittim, yaklaşık yarım saat sürdü) ve kısa bir otobüs yolculuğundan sonra bir kaç gün evinde kalmama izin veren David’in evine ulaştım. İki dakikalık yürüme mesafesinde olan yemek yeme alanına gittik. Yolda da gördüğüm kadarıyla burada sokaklarda, AVMlerdeki yemek katlarına benzeyen, bir sürü yemekçinin ve ortak masaların olduğu bu tip alanlar var. Genellikle Çin, Hint yemekleri satılıyor sanırım. Henüz fotoğrafını çekmedim. İlk günden kendimi riske atmamak için ve çok aç olduğumdan değişik bir şey yemek istemedim ve bir Çin restoranından tavuk-pilav aldım. Gerçi annemin tavuklu pilavını bekliyordum heralde, bu bile değişik geldi tabi ki. Ama bitiremeyeceğim kadar büyük bir porsiyon olan bu yemeğin sadece 3 S$ olması sevindirici. (1Singapur Doları yaklaşık 1.5 TL ediyor.)



Hava hiç tahmin etmediğim kadar boğucu, sıcaklıktan çok nem insanı rahatsız ediyor. Zaten çok ve sık terleyen bir insanım, burada sürekli vücudum nemli gezeceğim galiba. Gece de pek uyuyamadım, bu yazıyı da yazmaya sabah 5'te başladım zaten. Odadaki pervaneyi kapadığım anda içerisi bir sauna kadar boğucu oluyor, açıkken de sesinden dolayı uyuyamıyorum. Uçakta verdikleri kulaklıkları takarak yaklaşık 4 saat uyumuşum. Bu koşullarda uyumaya biran önce alışmam gerek. Kısa zamanda bir çözüm yolu bulacağıma inanıyorum. Neyse ki Türkiye’deki gibi sivrisinek sorunu yok, cam açık şekilde rahatlıkla duruluyor.

Hava aydınlandı, bugün (25 Haziran Salı) staj yapacağım yere gideceğim. NTU’nun kampüsündeki SIMTech binası. Detayları henüz bilmiyorum. Kaldığım ev kampüse yürüme mesafesi. En yakın zamanda da kendime 3 ay kalacak bir yer bulmam gerekli. Bu taraflarda, kampüse yakın bir yer bulmayı istiyorum çünkü kampüs şehirden yarım saat kadar uzaklıkta. Neyse ki Sabancı Üniversitesi kampüsünden dolayı bu konuda bir adaptasyon problemi çekmeyeceğim :)

Şöyle bitireyim:

Yemek yerken David Singapur için ilk izlenimimi sordu, yanımızda Çinli ev arkadaşı olduğu için, belki yanlış anlaşırım diye gerçeği söylemedim. Ama ilk izlenimim şu: “Asya'dayım! Ve gördüğüm her şey bana Asya’da olduğumu hissettiriyor. Metrodaki insanların çoğunun Samsung cep telefonu kullanması bile :p”